Bir İngiliz milliyetçisi nasıl olur da İngiltere'nin başdüşmanı için çalışmaya başlar?
Devasa propaganda makinesinin müzikle ve cazla imtihanı!
Demian Lienhard'ın İkinci Dünya Savaşı'na dair alışılmışın dışında bir hikâye anlattığı Goebbels'in Propaganda Orkestrası, kurmaca ile gerçekliğin iç içe geçtiği olay örgüsüyle kusursuz bir üstkurmaca örneği.
Üç beş plakta gizli kalmış esrarengiz bir orkestranın ve onun ardında sivrilen şeytani bir dehânın izinden giden bu çarpıcı roman, çelişkiler bataklığında yükselen caz tınıları eşliğinde 1940'ların Berlin'inden ve çalkantılı gece hayatından bıçak sırtı manzaralar sunuyor.
Sansürün, ihanetin ve propagandanın her şeyin üstünü sis bulutu gibi kapladığı bir dönemde, nefes alabilmek uğruna müziğe sarılanların hakikat için verdikleri mücadeleyi günümüze taşıyan kitap; zihinlerde çaktırdığı şimşeklerle okuru “Ben olsam nasıl davranırdım?” sorusuyla baş başa bırakıyor.
Bir İngiliz milliyetçisi nasıl olur da İngiltere'nin başdüşmanı için çalışmaya başlar?
İnsanlık tarihi, 1940'lı yıllarda Nazilerin en tuhaf propaganda operasyonlarından birine tanık olur.
Müttefiklerin moralini bozmak amacıyla Joseph Goebbels'in teşvikiyle yayına başlayan ''Almanya Arıyor'' programında, İngilizce haber metinlerinin arasında müzik çalması için bir orkestra kurulur: Charlie and His Orchestra, yani aslında Goebbels'in Propaganda Orkestrası. Avrupa'nın en iyi caz müzisyenlerini kökenlerine, ırklarına veya cinsel yönelimlerine bakılmaksızın Berlin'de bir araya getiren bu girişim, başlarda iyi niyetli bir oluşum gibi görünse de madalyonun öteki yüzü farklıdır...
Nazi Almanya'sının İngilizce sesi olarak ünlenen William Joyce'un, namıdiğer Lord Haw-Haw'ın yaşam hikâyesine odaklanarak, İkinci Dünya Savaşı'na bambaşka bir perspektiften bakmamızı sağlayan Demian Lienhard, ele aldığı konunun özgünlüğü ve kendine has retorik tarzıyla tadı dimağlarda yer edecek bir metne imza atıyor.
Kurmacanın içine kattığı gerçeklikle okuru tam anlamıyla çarpan Goebbels'in Propaganda Orkestrası; anlatısında yer verdiği tren tarifeleri, metro hatları, otel adresleri ve telefon numaraları gibi ayrıntıları doğru kaynaklara dayandırarak tarihin ayak izlerinden yürümeyi de ihmal etmiyor.
“İnsan, derisini satmak zorunda kalırsa onu ilk gelene değil, en iyi teklif verene satmalıdır.”