Kalplere dokunan bir yol arkadaşı...
Hakiki müzik daima ruha hitap eder. Kurabiye kutusundan gelse bile...
Şapkada Eriyen Bay Karp kitabındaki muhteşem uyumlarından tanıdığımız Cary Fagan ve Selçuk Demirel, Yol Arkadaşım Banjo ile bu kez kulağımızın pasını silecek melodik bir anlatıya imza atıyor.
Sınırsız imkânları olan bir çocuğun, sahip olamadığı yegâne “şey”in peşinden gidişini ve hayallerini adım adım gerçekleştirme serüvenini sayfalarına taşıyan bu esin verici roman, kalbinin ritmine ayak uydurmayı bilenlerin can yoldaşı oluyor.
Yakın ilişkilerde empati ve sempati kavramlarının iletişim açısından önemine değinen kitap; azimle, sabırla ve gönülden adanmışlıkla hiç yılmadan çalışanların hep kazanacağını vurguluyor, her seferinde doğru notalara basıyor!
Küçük Jeremiah, ortaçağ kalelerini andıran devasa bir evde türlü çeşit konforun ve lüksün içinde yaşıyor. Hizmetçileri, özel öğretmenleri, hatta tenis kortunda sürekli yenebileceği robot bir rakibi bile var. Tabii, muazzam servetlerini diş ipine borçlu “ısrarcı” anne babasını da unutmamak lazım. Ah, keşke istemediği şeyleri yapması için bu kadar zorlamasalar onu... Ne var yani biricik oğulları dirseklerini masaya dayamadan yemek yiyemiyor ya da Rembrandt'ın otoportresini kopyalamaya çalışırken gözlerini şaşı çiziyorsa? Kaçınılmaz piyano dersleri ve Beethoven'ın Dokuzuncu Senfoni zulmü de cabası... Jeremiah, önünü ardını fazla hesaplamadan, gönlünce bir hayat sürmek istese de evdekiler duygularına sürekli ket vuruyor. Ta ki bir gün, adının banjo olduğunu öğrendiği ve daha önce hiç görmediği bir enstrümandan yükselen melodilerin sesine âşık olana kadar. O andan itibaren sanki damarlarında nabız yerine müziğin ritmi atmaya başlıyor. Banjo, Jeremiah için arzudan da güçlü bir şeye, hayati bir ihtiyaca dönüşüyor. Ne yapıp edip bu sazı edinmesi ve onu çalmayı öğrenmesi şart. Üstelik gizlice! Neden mi? Çünkü anne babası buna izin vermiyor...
Hayatta en çok yapmak istediklerimiz ve bu uğurda gösterdiğimiz gayret üzerine bizi düşündürmeyi başaran Yol Arkadaşım Banjo, içimizdeki notalara ses verecek ve onları ahenkli bir melodiye dönüştürecek, samimi bir anlatı sunuyor.
Her yasağın kendi isyancısını yaratacağı görüşüne kusursuz bir örnek olan ve tutku dolu bir kendini gerçekleştirme hikâyesine tanıklık ettiren bu müzikal roman, kırık bir sandalyeden küçük mucizeler yaratılabileceğine inandıracak kudrette bir eser...
Duyduğum müzik ise, tıpkı... tıpkı çimenlerde yuvarlanmak gibiydi. Hatta... Kelimelerle anlatmak öyle güç ki! N'olur banjo almama izin verin.